1) Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/69 md.) Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.
2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.
TCK MADDE 277’NİN GEREKÇESİ
Madde, bir davada taraflardan birinin veya birkaçının ve sanıkların, katılanların veya mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara emir vermeyi veya baskı yapmayı veya nüfuz icra etmeyi veya yargı görevleri yapanları ne suretle olursa olsun etkilemeye teşebbüs etmeyi cezalandırmaktadır. Emir verildiği, baskı yapıldığı veya nüfuz icra edildiği veya etki yapılmasına girişildiği anda cürüm tamamlanmış olur.
Suç, herhangi bir yargı görevi yapana karşı işlenebilir.
Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür. Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır.
TCK MADDE 277 İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay
16.Ceza Dairesi
Esas : 2015/5678
Karar : 2015/4321
Karar Tarihi : 17.11.2015
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.11.2007 tarih ve 2007/5-70/254 Sayılı kararında da belirtildiği gibi, TCK’nın 277. maddesinde tanımlanan suçun maddi unsuru, yargı görevini yapanları, emir vermek, baskı yapmak, nüfus icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır.
Maddi unsuru oluşturan fiilin ise, görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesini sağlamak amacıyla işlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda; başka suçtan cezaevinde tutuklu olarak bulunan sanığın Adana 2. Ağır Ceza Mahkkemesinin 2014/123 esas dosyasına yazdığı 05.02.2014 tarihli dilekçede özetle; davaya konu cinayetle ilgili olarak D. Y.’ın suçu üstüne aldığı konusunda duyumları olduğunu, katkıda bulunmak istediğini belirtmesi üzerine anılan mahkemece tanık sıfatıyla tespit edilen 12.06.2014 tarihli ifadesinde, dilekçesinde yazdıklarının doğru olmadığını intikam amacıyla S. ve Ş. Y.’ı suçlar tarzda dilekçe gönderdiğini beyan ettiği, ancak dilekçe içeriğinin doğru ya da yanlış olduğuna veya mahkemede tanık sıfatıyla alınan ifadesinin baskı altında verilmiş olup olmadığının kesin olarak saptanamadığı, mahkemece tanık sıfatıyla verilen ifadelerinin doğruluğunun kabulü karşısında, yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı, cezaevinden göndermiş olduğu dilekçenin, yalan tanıklık yapmak için yapılmış bir başvuru olduğunun kabulü halinde, eyleminin TCK’nın 36. maddesi kapsamında kaldığı, bu kabul dışında dilekçe vermek şeklindeki eylemin yukarıda açıklanan suçun maddi unsurunu oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 17.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay
16.Ceza Dairesi
Esas : 2017/3897
Karar : 2018/104
Karar Tarihi : 25.01.2018
02.12.2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 36. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin 3. fıkrasının 2.cümlesinde yapılan değişiklik uyarınca,
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2016/434 E. – 2016/580 K. sayılı direnme kararının incelenmesinde,
Dairemizin 31.05.2016 tarih ve 2016/1298 E. 2016/3799 K. sayılı kararıyla; “Yargı görevi yapanları etkilemek suçunun maddi unsuru, yargı görevi yapanları emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek suretiyle veya her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Somut olayda ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme şeklinde gerçekleşen davranışta hakime emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek şeklindeki seçimlik hareketlerden herhangi birinin gerçekleşmediği açıktır. Hukuka aykırılık ise genel bir ifadeyle hukuka (hakka) karşı gelmek onunla çatışma halinde olmak demektir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık, işlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma halinde bulunulması anlamına gelmektedir. Hakime ihtarname çekmek usul hukuku açısından uygulamada rastlanan davranışlardan değil ise de, dava sırasında iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında hukuk düzeninin kesinlikle yasakladığı bir durum olmadığından suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verildiği,
Mahkemece ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme eyleminin TCK’nın 277. maddesi uyarınca hukuka aykırı olduğu, yargı bağımsızlığı ilkesini zedelediği, hakimin tarafsızlığını etkileyecek nitelikte olduğu belirtilerek direnme kararı verildiği görülmekle;
Oluş, dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, bozma kararında bir isabetsizlik olmadığından kararda değişiklik yapılmasına yer olmadığına, CMK 307/3. maddesi uyarınca, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kurul Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.