TMK MADDE 531 – Vasiyet, Resmi Şekilde Veya Mirasbırakanın El Yazısı İle Ya Da Sözlü Olarak Yapılabilir

DÖRDÜNCÜ AYIRIM
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN ŞEKİLLERİ
A.Vasiyet
I.Şekilleri
1.Genel olarak

Vasiyet, resmî şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.

TMK MADDE 531’İN GEREKÇESİ

Madde, kısmen ifade değişikliğiyle yeniden kaleme alınmıştır. Hüküm değişikliği yoktur.

TMK MADDE 531 İLE İLGİLİ YARGITAY KARARI

Yargıtay
1.Hukuk Dairesi

Esas : 2016/12157
Karar : 2019/5157
Karar Tarihi : 09.10.2019

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : VASİYETNAMENİN İPTALİ-TENKİS

Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece vasiyetnamenin iptali talebinin reddine, tenkis isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

KARAR

Dava, vasiyetnamenin iptali, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı …’in … Noterliğinin 06/07/1999 tarihli ve 06/03/2000 tarihli vasiyetnameleri ile malvarlığının büyük bir kısmını davalı torunlarına bıraktığını, vasiyetnemelerin 4721 sayılı TMK 531 ve devamı maddelerinde belirtilen geçerlilik koşullarına uygun düzenlenmediğini, mirasbırakanın vasiyetname tarihinde fiil ehliyetini de haiz olmadığını, ayrıca anılan vasiyetnameler ile saklı payının zedelendiğini ileri sürerek vasiyetnamelerin iptaline, olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, dava konusu vasiyetnemalerin kanunda belirtilen geçerlilik şartlarını taşıdığını, vasiyetname tarihinda davacı mirasbırakanının akıl sağlığının yerinde olduğunu ve davacının saklı payının ihlal edilmediğini belirterek davanın davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vasiyetnamelerin düzenlendiği tarihlerde mirasbırakanın fiil ehliyetini haiz olduğu gerekçesiyle vasiyetnamenin iptali talebinin reddine, tenkis isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillrden; mirasbırakan …’in … Noterliğinin 06/07/1999 tarih ve 05206 yevmiye sayılı düzenleme şeklindeki vasiyetnamesi ile dava konusu 1139 sayılı, 106 ada 1, 216 ada 3 parseli davalı torunlarına, 66, 402, 107 ada 64 sayılı parseldeki payları ile 280 parseldeki payının yarısını, 1380, 382 ada,21 sayılı parseli davalı torunu …’e, 56, 325, 382 ada 19 parsel sayılı taşınmazı davalı torunu …’e, 280 sayılı parseldeki payının yarısı ile 1138, 1478 ve 109 ada 6 sayılı parsellerdeki payının tamamını davacı oğluna bıraktığı, anılan vasiyetnamenin … SHM’nin 2013/57 E 2013/112 K sayılı kararı ile açılıp okunduğu, mirasbırakanın ayrıca … Noterliği’ nin 06/03/2000 tarih 01374 yevmiye sayılı vasiyetnamesi ile 382 ada, 20 parseldeki payını davalı torunu …’e, 118 parsel sayılı taşınmazı davalı torunu …’e bıraktığı ve bu vasiyetnemenin … SHM’nin 2013/13 E – 2013/62 K sayılı ilamı ile açıldığı, mirasbırakan …’in 07.12.2012 tarihinde öldüğü ve geriye davacı oğlu …’ın kaldığı, Adli Tıp Kurumu 4. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 26.01.2015 tarihli raporu ile mirasbırakan …’in dava konusu vasiyetnamelerin düzenlenme tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğunun belirlendiği, davalılar … ve …’ün davacının çocukları olduğu, eldeki davanın 12.09.2013 tarihinde açıldığı, anılan vasiyetmalerde mirasbırakanın farklı taşınmazlar hakkında tasarrufta bulunduğu ve son vasiyetname ile ilk vasiyetnemeden dönme iradesi taşınmadığı anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu 4. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 26.01.2015 tarihli raporu ile mirasbırakan …’in dava konusu vasiyetnamelerin düzenlenme tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğunun belirlendiği ve vasiyetnamelerin kanunda belirtilen geçerlilik şartlarını taşıdığı gözetilerek vaisyetnamenin iptali isteminin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığıdan davacının bu yöne değinen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Davacının öteki ve davalıların tüm temyiz itirazlarına gelince;
Hemen belirtilmelidir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 565. maddesi uyarınca vasiyetnamenin mutlak tenkise tabi olacağı açıktır.
Bilindiği üzere; mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Mirasbırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Miras bırakanın TMK’nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK’nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK’nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olaya gelince, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Zira, mirasbırakanın aktif/pasif mal varlığı araştırılması yapılmamış, dava konusu 216 ada 3 sayılı parselin imar durumu sorulmamış, dava konusu taşınmazların değerleri usulüne uyugun olarak belirlenmemiş, sabit tenkis oranı tasarrufa konu taşınmazların sabit tenkis oranında bölünebilir olup olmadığı hususunda bu konuda uzman bilirkişiden yasaya uygun olarak rapor alınmamış, tenkis bedeli hesaplanırken de karar tarihine en yakın tarihteki değerler belirlenmemiştir.
Hal böyle olunca, mirasbırakanın aktif/pasif terekesinin net bir şekilde belirlenmesi, dava konusu 216 ada 3 sayılı parselin imar durumu netleştirildikten sonra mirasbırakanın ölüm tarihindeki değerleri usulüne uygun şekilde belirlendikten sonra uzman bilirkişi marifetiyle yukarıdaki ilkeler dikkate alınarak sabit tenkis oranının doğru olarak belirlenmesi ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu taşınmazın karar tarihindeki veya karar tarihine en yakın tarihteki rayice göre değerini gösterir rapor alınması ve belirlenecek bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Mesaj Yaz
💬 Yardıma mı ihtiyacınız var?
Sorularınız için bize yazın. Avukatlarımız size Online olarak destek verecektir.