BOŞANMA DAVASINDA TARAFLAR HÜKMÜN BOŞANMA BÖLÜMÜNÜ TEMYİZ ETMEDEN SADECE GEREKÇEDEN KANUN YOLUNA BAŞVURABİLİR

Temyiz Kanun Yolu Nedir? (HMK 361-373)

Temyiz, İstinaf Mahkemesi tarafından verilen nihai kararların hukuka uygunluğunun denetlendiği bir kanun yoludur (HMK m.361). Temyiz başvurusu üzerine hukuki denetim, bir yüksek mahkeme olan Yargıtay tarafından yapılır.

İstinaf mahkemesi (bölge adliye mahkemesi) tarafından istinaf incelemesi sonucunda verilen nihai karara karşı, belli yasal koşullar varsa, temyiz incelemesi için Yargıtay’a temyiz başvurusu yapılabilir. Böylece üç dereceli bir inceleme sistemi kurularak hukuk davaları neticesinde verilen kararın yeterince denetlenmesi sağlanmak istenmiştir.

“Ceza Temyiz Kanun Yolu” başvuru şartları Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK), bu yazımızın konusu olan hukuk davaları için temyiz kanun yolu başvuru şartları ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenmiştir.

Hukukta İstinaf ile Temyiz Arasındaki Farklar Nelerdir?

İstinaf kanun yolu başvurusu yapıldığında, istinaf mahkemesi (bölge adliye mahkemesi) dava ile ilgili hem vakıaları el alır hem de hukuki denetim yapar. Yani, istinaf mahkemesi yerel mahkeme tarafından toplanmamış bir delili toplayabilir, yeniden tanık dinleyebilir veya keşif yapabilir. İstinaf mahkemesi, hukuk veya ceza dava dosyasında mevcut olan ve topladığı diğer tüm delillerle birlikte hukuki denetim de yaparak istinaf incelemesi netcesinde kararını verir.

Temyiz incelemesi ise, Yargıtay’ın istinaf mahkemesi tarafından verilen kararı sadece hukuki yönden denetlemesi anlamına gelmektedir. Yargıtay, temyiz incelemesi ile kanunun olaya doğru uygulanıp uygulanmadığını denetler. Yani, yargıtay ilgili kanun maddelerinin dosyadaki delillerle oluşan maddi vakıaya yerinde uygulanıp uygulanmadığı yönünde hukuki bir denetim yapar. Yargıtay temyiz incelemesi aşamasında delil toplayamaz, tanık dinleyemez, keşif yapamaz.

İstinaf mahkemesi, istinaf incelemesi ile yeniden bir karar verir. Teknik açıdan yerel mahkeme kararının bozulması veya onanması söz konusu değildir. İstinaf mahkemesi, hukuk veya ceza davasını yeniden ele alarak yeni bir karar verir. Temyiz incelemesi ile Yargıtay, istinaf mahkemesi kararını sadece hukuki yönden değerlendirerek onama veya bozma kararı verir. Yargıtay, istinaf mahkemesi tarafından verilen kararı bozduğunda, yeni bir karar verilmek üzere dava dosyasını geri gönderir.

Hemen belirtmek gerekir ki, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olduğundan, hukuk davası için “karar düzeltme” kanun yolu ortadan kalkmıştır.

gaziantep boşanma avukatı ceza avukatı

Temyiz Süresi Nedir?

İstinaf mahkemesi hukuk dairelerinin temyiz edilebilen kararlarına karşı temyiz başvuru süresi, kararların ilgilisine tebliği tarihinden itibaren iki haftadır (HMK m.361/1).

Temyiz başvuru süresinin başlaması için hükmün usulüne uygun bir şekilde taraflara tebliğ edilmesi gerekir. Usulüne uygun yapılmayan tebliğ, temyiz başvuru süresinin işlemeye başlamasını engeller.

Temyiz süresini kaçıran taraf, hükmü katılma yoluyla temyiz edebilir (HMK m.366 atfıyla m.348). Ancak, katılma yoluyla temyiz halinde;
asıl temyiz eden kişi temyiz talebinden feragat eder veya talebi Yargıtay tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın temyiz talebi de reddedilir (HMK m.348/2).

Temyize cevap dilekçesi ile (katılma yoluyla) temyiz usulü 1086 Sayılı HUMK. nun 433 ve 6100 Sayılı HMK. nun 348. Maddelerinde düzenlenen temyiz süresini kaçıran tarafa sınırlı olarak kararı temyiz etme imkanı sağlayan bir müessese olup, bu usule göre katılma yoluyla temyiz hakkının kullanılabilmesi için kararı temyiz eden tarafın temyizinin usulüne uygun olması gerekir.

Başka bir deyişle kararın temyiz edilebilir olması ve temyizin süresinde yapılması şarttır. Yargıtay’ ın tüm Dairelerinin uygulaması bu yoldadır. Somut olayda; davacı vekili kararı normal temyiz süresi geçtikten sonra davalı vekilinin temyiz dilekçesinin tebliği üzerine katılma yoluyla temyiz etmiştir. Katılma yolu ile temyiz imkanını doğuran davalı vekilinin asıl kararı temyiz talebi Mahkemece süresinde temyiz dilekçesi verilmediğinden reddedilmiş, bu ret kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmediğinden reddedilmiştir.

Katılma yolu ile temyize dayanak olan davalının temyiz talebi süresinde yapılmadığından davacı vekilinin bu talebe dayalı katılma yolu ile temyiz talebinin değerlendirilme imkanı kalmamış, davacı vekilinin dayanağı kalmayan katılma yolu ile temyiz talebinin reddine karar vermek gerekmiştir (Y9HD-K.2015/19138).

Temyiz Başvurusu Nasıl Yapılır?

Davasız yargılama olmaz ilkesi gereği, temyiz incelemesi yapılabilmesi için mutlaka yazılı bir temyiz başvurusu yapılmış olması gerekir. Bölge Adliye Mahkemesi, bir hükmü kendiliğinden temyiz incelemesi için üst mahkeme olan Yargıtay’a göndermez.

Temyiz başvurusu, kararı veren İstinaf Mahkemesi’ne bir temyiz dilekçesi verilerek yapılır.

25.01.1985 gün ve 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hükmü gereğince, temyiz isteği, dilekçenin temyiz defterine kaydettirildiği tarihte yapılmış sayılır ve temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Temyiz harç ve giderlerinin eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş olduğunun sonradan anlaşılmış bulunması halinde, karar veren Hakim tarafından yedi günlük kesin süre tanınarak, bu süre içerisinde tamamlanması veya ödenmesi, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı temyiz edene yöntemince ve yazılı olarak bildirilir. Ancak, temyiz harcının mahkeme kalemince hesaplanıp temyiz edenden istendiği halde süresinde ödenmediği belgelendirilmiş ise temyiz isteğinin reddi gerekir (Y10HD-K.2017/4053).


Boşanma Davası Ne Zaman Kesinleşir?

Mahkemenin eşler hakkında boşanma kararı vermesi ile çiftler hukuken boşanmış sayılmamaktadır. Hakimin eşler hakkında boşanma kararı vermesi yeterli olmamakta, verilen karar belli prosedürlerden sonra kesinleşmektedir. Hakim, açılan davada delilleri inceledikten sonra tahkikat aşamasının tamamlandığı kanaatine varır ise bir sonraki celse karara çıkacağını taraflara bildirir. Hakim açılan davada, delilleri incelemiş, mahkemeye bildirilen tanıkları dinlenmiş ve tahkikatı gerektiren bir husus olmadığını görür ise verecektir. Mahkeme tarafından duruşmadan açıklanan karar, kısa karardır.

Öncelikle mahkeme, kısa karar sonrası gerekçeli olarak boşanma kararını yazacaktır. Gerekçeli karar, mahkeme tarafından verilen karardan sonra bir aylık yasal süre içerisinde yazılması zorunluluğu bulunmaktadır. Gerekçeli karar ile kısa karar çelişmemeli, aynı olmalıdır. Gerekçeli kararda, davacının davayı neden açtığı, taleplerinin ne olduğu, delil olarak neler bildirdiği ve davalının ise savunmadaki beyanları ile delillerinin ne olduğunu özetlemektedir.

Bunun yanında gerekçeli kararda, dava aşamasında neler olduğu, delillerin değerlendirilmesi yer alarak vermiş olduğu kararın gerekçesi belirtilecektir. Kararda, hangi delile dayanarak karara vardığı da ayrıntılı olarak belirtilmektedir. Görüldüğü üzere gerekçeli karar, kısar karar sonrası etraflıca yazılan bir karardır. Gerekçeli karar yazılmadan dosyanın kesinleştirilmesi için herhangi bir adım ya da yola başvurulamaz.

Anlaşmalı boşanma davasında da aynı durum geçerlidir. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar, duruşmaya girip tutanağa boşanma kararı yazılsa dahi karar kesinleşmiş olmayacaktır. Anlaşmalı boşanma protokolü, mahkeme tarafından duruşmada taraflar huzurunda tutanağa geçirilir. Ancak yine de mahkeme tarafından verilen kısa karar sonrası, gerekçeli karar, kısa karardan itibaren yasal süre olan bir ay içerisinde yazılmalıdır. Gerekçeli kararın yazılmasından sonra taraflara gerekçeli karar tebliğ edilecektir. Tebliğden itibaren yasal süre içerisinde taraflarca itiraz edilmeyen karar kesinleşmiş olacaktır.

Mahkeme gerekçeli kararı taraflara tebliğe çıkarılacaktır. Usulüne göre tebligat yapıldıktan sonra tarafların karara karşı temyiz süresi işlemeye başlayacaktır. Tebligat aşaması ile zaman kaybetmek istemeyen taraflar ya da tarafları gelemiyorsa tarafların vekilleri kararı, elden tebliğ alabilmektedir. Kararın posta yolu ile tebliğe çıkarılması taraflar adına kaybedecek bir zaman ise taraflar, davanın kesinleşmesinin hızlanması adına kalemden elden tebligat alınabilmektedir. Gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmesinden sonra her iki taraf da karara itiraz etmezlerse itiraz süresi bittikten sonra karar kesinleşmiş olacaktır.

Boşanma Davası Hakkında Merak Edilenler

Yargıtay
2.Hukuk Dairesi

Esas : 2019/2656
Karar : 2019/6328
Karar Tarihi : 20.05.2019

“Davacı kadın tarafından erkek eş aleyhine evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davası açılmış, ilk derece mahkemesince boşanmaya ve ferilere ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı, davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesi, davalı erkeğin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile; kadın yararına hükmolunan tazminatların miktarlarına yönelik itirazı kabul etmiş, bu yönde yeniden esas hakkında hüküm kurmuş, nafakaya yönelik itirazın esastan reddine karar vermiş ve kusur belirlemesine ilişkin itirazların incelenmesinde “….Boşanma kararının istinaf edilmemesi nedeniyle kusur oranı kesinleştiğinden, taraflardan birinin nafaka ve tazminat yönünden kusura itiraz etmesi sonuca etkili değildir.

Kesinleşmiş mahkeme kararı ile tarafların kusuru belirlendiğinden kesin hükmün bağlayıcılığı kuralı gereği bundan sonra bu konuda yeniden inceleme yapılamaz. Boşanma davasındaki kusur belirlemesi tarafları bağlar….” şeklinde gerekçe ile ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesinin kesinleşmiş olması nedenine dayalı işin esasını incelemeksizin reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin hükmü taraflara tebliğ edilmiş ve bu hüküm yasal süresi içerisinde davalı erkek tarafından aynı sebeplerle temyiz edilmiştir.

Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.

Kesin hüküm; şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Bir hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olması, sözü edilen hükme karşı tüm olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları ise 6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesinde ‘‘Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde açıklanmıştır. Madde metninden; bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı HMK’nun 297. maddesine göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Bu kısım hükmün gerekçe bölümüdür.

Gerekçe mahkemenin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar, tarafların sundukları maddi vakıaların hukuki niteliği, hükmün dayandığı hukuk kuralları ve bunun nedenleri açıklanır.

Hemen belirtmek gerekir ki; hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve delillerden ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmında kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.

Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince:

Davacı kadın tarafından Türk Medeni Kanunu‘nun 166/1. maddesine göre boşanma davası açılmış, ilk derece mahkemesince; boşanmaya neden olan olaylarda; kadının kusursuz ve erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek, boşanmaya ve ferilere ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı, davalı erkek tarafından boşanma kararına itiraz edilmeksizin; kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden istinaf edilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’na göre; boşanma davalarının eki niteliğinde sayılan yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminatlar “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” (TMK m. 175) ve “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” (TMK m. 174/1,2) denilmek suretiyle madde metinlerinde kusur unsuruna açıkça yer verilmiştir. Belirtilen kusur unsurunun; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların kusur durumunu yorumladığı şüphesizdir.

Boşanma davasının eki niteliğindeki nafaka ve tazminat taleplerine ilişkin uygulamada; isteklerin tümü yasadan kaynaklı birbirlerinin eki niteliğinde bulunduklarından boşanma kararı ve boşanmanın ferilerine ilişkin kararlar, hükmün gerekçesiyle ve de gerekçede belirlenen “Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların kusur durumu” ile birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Boşanma davası ile nafaka ve tazminat davaları arasında hukuki sebep birliği yoksa da birbirlerinin eki olması itibariyle aralarında sıkı sıkıya bağlı, biri olmadan diğerinin varlık kazanamayacağı sebep ve sonuç ilişkisi vardır.

Tarafların, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusur unsurunun tespit edilmiş olunduğu gerekçe; münhasıran boşanma hükmüne değil, boşanma ve eki niteliğinde talep edilen istemlere ilişkin kurulan hükümlerin tümünün gerekçesidir. Kesinlik sadece hüküm fıkraları için söz konusu ise de; hüküm fıkraları ile gerekçe arasında anlatıldığı şekilde zorunlu bir bağ varsa hükmün gerekçesi de kesinlik kazanır. Boşanma davasıyla belirlenen “Kusur unsurunun” tespit edildiği gerekçe bölümünün; kesin hüküm ve kesin delil oluşturduğundan söz edilebilmesi için yukarıda anlatıldığı şekilde, kusur belirlemesi aleyhine olağan kanun yoluna başvurulmaksızın ve yahut olağan kanun yollarına başvurularak tüketilmiş olması sonucunda ancak şekli anlamda kesin hüküm oluşturduğundan söz edilebilir.

Somut olayda; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı erkek tam kusurlu bulunmuş, buna ilişkin gerekçeye dayalı olarak da boşanmaya ve ferilerine karar verilmiştir. Hüküm davalı erkek tarafından açıkça kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlara ilişkin istinaf edildiğinden ilk derece mahkemesince tespit edilen kusur durumunun yazılı olduğu gerekçe bölümü aleyhine olağan kanun yoluna başvurulmuş olması nedeniyle şekli anlamda kesinleşmediği ve HMK m. 303/1 maddesi gereği şekli anlamda kesinleşmeyen bir hükmün maddi anlamda da kesin hüküm oluşturmadığı dikkate alınmaksızın kesin hükmün varlığına davalı olarak bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin itirazının esası incelenmeksizin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. O halde; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan iş; ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin tüm deliller değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer’i niteliğinde bulunan yoksulluk nafakası ve tazminatlar yönünden karar vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” Bu konu hakkındaki benzer makalelerimiz için tıklayın

3.2/5 - (4)

Call Now

Scroll to Top
WhatsApp
Avukata Soru Sor
Merhaba, daha fazla bilgi için, konusunda uzman avukat uygun bir ücret karşılığında size yardımcı olup yol haritanızı çizecektir.