YALÇINKAYA AİHM Kararının Fetö Davalarına Etkisi

yazar:

kategori:

Kararın açıklanmasının ardından en sık sorulan sorulardan biri kesinlikle özeldir. sonunda bölümlerimi kesintiye uğratır; Sorunun cevabı, Yalçınkaya kararında belirtilen ilkelerin güncel yargılamalarda yargılanan herkes için örnek teşkil ettiğidir.

Metinde belirtilen gibi AİHM, ödemenin en temel varlığı olan Bylock’un otomatik cezalandırma aracına dönüştüğünü ifade ederek, suçun somut ve özellikle manevi unsurların araştırılmadan resmi suç mantığıyla, yani Bylock’un bulunmasısa suçun somut unsurunun olan onarımk yapısının dahil olması ve manevi maddin olan “darbe girişimini” bilinmesi ve gerçekleşmesini gerektiren unsurların varlığı incelenmeden cezasını 7. madde olarak kabul etmiştir.

Metinde sağlanan faydalar özünde Bylock için geçerli olsa da kriter ve genel olarak kanıt olarak kabul edilen diğer konular için de geçerlidir. Hatta TCK’nın 309 ve 312. maddeleri kapsamındaki darbe teşebbüsü nedeniyle yargılananlar için durum aynıydı. Çünkü grubun örgüt olayı ve örgüt içinde işlendiği iddia edilen bu suçların somut ve manevi parçaları ve mevcut yargılamalarda bu bölümler incelenmeden, çete listesi veya kimler tarafından oluşturulan özel görevlendirme listelerinde bulunan insanlar müebbet cezasına çarptırılmıştır.

AİHM şunu söylemektedir ki, bu şekilde otomatik cezalandırma yapamazsınız. Suçun belirsizlerini araştırmanız gerekir ve Bylock veya diğer kriterleri, eklemediğiniz veya bulamadığınız suçun unsurlarını yerine koyamazsınız. Güncel yargılamalarda tam olarak AİHM’in yaşananlar yaşanmaktadır. Çünkü hiçbir dosyada suç unsuru incelenmekte ve kabul edilen doğrudan suç unsuru olarak kabul edilmektedir.

Sonuç olarak, AİHM’in suç belirtilerine sık rastlanır ve sert bir şekilde yaptığı bu atıf, tüm dosyalar için geçerlidir ve suç unsurları araştırılmadan verilen cezaların hepsi ihlal olarak kabul edilir. Ayrıca, Bylock’un bakımının önemi ve tüm kriterleri göz ardı ettiği kutsal bir delildir. Hükümet, tüm enerjisini Bylock için harcamış olsa da AİHM hem Bylock’u hem de mevcut yargılamalarda verilen kararları iptal etmiştir.

Özetle, Yalçınkaya takvimi sadece Bylock, banka, sendika-dernek iddiaları olanlarsı için değil, ankesör, garson, tanık, gazete-dergi, okul ve benzeri tüm tuhaf deliller için de geçerlidir ve bu nedenle deneme planlanan herkes sonunda saklanmaya devam edilecektir.

Bu kararın özeti aşağıda sunulmuştur

262. Mahkeme, yukarıda belirtilenlerden, ulusal mahkemelerin başvuranın sendika ve dernek üyeliğine ve Bank Asya’daki hesabına atıfta bulunmasına rağmen (bkz. yukarıdaki 68. ve 70. paragraflar), ilgili suçun tüm kurucu unsurlarının, başvuranın ByLock kullandığı iddiasıyla ortaya çıktığının düşünüldüğünü ve bunun silahlı terör örgütü üyeliğini ve özellikle de kişisel cezai sorumluluğunun tesis edilmesini sağlayan gerekli zihinsel bağı kurmak için tek başına yeterli olduğunu belirtmektedir. Kuşkusuz, belirli bir delile verilen önem veya ağırlığın değerlendirilmesi, ilke olarak, Sözleşme’nin 7. maddesi uyarınca Mahkeme’nin yetkisi dahilinde değildir. Ancak Mahkeme, ByLock kullanımma ilişkin bulgunun, delil değerinin ötesinde, suçun maddi ve manevi unsurlarının varlığına ilişkin bireyselleştirilmiş bir bulgunun yerini aldığı ve böylece Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesinin gerekliliklerini Yargıtay tarafından yorumlandığı şekliyle – kanunilik ilkesine aykırı olarak atladığı ve konuyu 7. maddenin alanma soktuğu kanaatindedir.

263. Mahkeme bu bağlamda, ilgili ulusal mahkeme kararlarında, ByLock kullanımının, bu kullanımın gerçekte nevi gerektirdiğine bakılmaksızın, başvuranın FETÖ/PDY’nin cebir ve şiddet kullanarak ulaşmayı amaçladığı terörist amaçlar taşıdığını bildiği sonucuna doğrudan nasıl yol açtığı gibi, suçun özüne ilişkin bazı hususlara ilişkin anlamlı bir açıklama bulunmadığına işaret etmektedir veya FETÖ/PDY’nin iradesine boyun eğdiğini, amaçlarını gerçekleştirmek için özel bir niyete sahip olduğunu ve hiyerarşisinin bir parçası olarak faaliyetlerine katıldığını veya ulusal hukukun gerektirdiği şekilde örgütün fiili varlığına veya güçlenmesine başka herhangi bir somut maddi veya zihinsel katkıda bulunmadığına işaret etmektedir.

264. Ulusal mahkemeler tarafından benimsenen yorum, ByLock’un sadece kullanılmasının otomatik olarak bu sonuçlara yol açtığını düşündüğü için, yol açtığını iddia ettiği sonuçları önceden varsayıyor gibi görünmektedir. Bunu yaparken, silahlı terör örgütü üyeliğinin tüm gerekliliklerinin (gerekli kasıt dahil) yerine getirildiğini tespit etmeden, bu uygulamanın kullanıcısına etkili bir şekilde cezai sorumluluk yüklemektedir. Mahkeme’ye göre bu durum, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğa dayalı organik bir bağın kanıtlanmasını (bkz. yukarıdaki 184. paragraf) ve çok özel bir zihinsel unsurun varlığını gerektiren söz konusu suçun özüyle bağdaşmamakla kalmayıp, aynı zamanda Sözleşme’nin 7. maddesi uyarınca bir bireyin, kişisel sorumluluk unsurunun tesis edilebileceği zihinsel bir bağ olmaksızın cezalandırılmama hakkıyla da bağdaşmamaktadır (bkz. G.I.E.M. S.r.l. ve Diğerleri, yukarıda anılan, §§ 242 ve 244)

267. Yukarıda belirtilenleri göz önünde bulunduran Mahkeme, başvuranın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinin, iç hukukun gerekliliklerine ve 7. madde kapsamındaki korumanın özünde yer alan yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olarak, söz konusu suçun tüm kurucu unsurlarının varlığı bireyselleştirilmiş bir şekilde usulüne uygun olarak tespit edilmeden sağlandığını tespit etmekten başka bir şey yapamaz. Bu bağlamda, ByLock kullanımının teknik olarak isnat edilen suçun fiili unsurunun bir parçası olmamasına rağmen, ulusal mahkemelerin yorumunun uygulamada sadece ByLock kullanımını bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üve olmakla eşdeğer tutma etkisi yarattığına dikkat çeker.

271. Mahkeme, nullum crimen, nulla poena sine lege ilkesi çerçevesinde, terörizm ve geleneksel olmayan terör örgütlerinin gelişen tehditleriyle etkili bir şekilde mücadele edebilmek için terörizm yasalarını uyarlamanın devletlerin görevi olduğunu düşünmektedir. Türk hukukunda silahlı terör örgütüne üye olma suçu, o dönemde ve halen özel kastla işlenen bir suçtur. Bu nedenle, bazı spesifik sübjektif unsurların varlığı olmazsa olmaz bir koşuldur. Buna rağmen, ulusal mahkemeler tarafından, Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümlerinin geniş yorumlanması yoluyla, ByLock kullanımının silahlı terör örgütü üyeliği anlamına geldiğinin tespit edilmesi, başvuranın özel durumunda, iç hukuktaki suçun yasal tanımı kapsamında gerekli olan bilgi ve kastın varlığını tespit etmeye çalışmadan, ByLock kullanımına etkili bir şekilde objektif sorumluluk yüklemiştir. Mahkeme, ulusal mahkemeler tarafından kanunun bu şekilde geniş ve öngörülemez bir şekilde yorumlanmasının, suçun kurucu unsurlarını – özellikle de zihinsel unsurları – bir kenara bırakma ve bu suçu katı bir sorumluluk suçuna benzetme ve böylece iç hukukta açıkça belirtilen gerekliliklerden ayrılma etkisi yarattığı görüşündedir. Dolayısıyla, suçun kapsamı, 7. maddenin amaç ve hedefine aykırı olarak, öngörülemeyen bir şekilde başvuranın aleyhine genişletilmiştir.

Bu konu hakkında benzer makaleler için tıklayın


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mesaj Yaz
💬 Yardıma mı ihtiyacınız var?
Sorularınız için bize yazın. Avukatlarımız size Online olarak destek verecektir.