TMK MADDE 9 FİİL EHLİYETİ

1) KAPSAMI

Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.

TMK MADDE 9’UN GEREKÇESİ

Maddenin konu başlığında “II. Medenî hakların kullanılması” ifadesi yerine, bir önceki maddede “hak ehliyetinin” düzenlendiği göz önünde tutularak “H.Fiil ehliyeti” ifadesi, kenar başlığında “1.Mevzuu” yerine “1.Kapsamı” sözcüğü kullanılmıştır. Gerçekten de bu madde, fiil ehliyeti açısından hak sahibinin hukukî konumunu ve fiil ehliyetinin hak sahibine neler tanıdığını belirleyen bir maddedir. Bu sebeple maddede, fiil ehliyetinin “mevzuu” değil, daha isabetli olarak “kapsamı” ifadesi kullanılmıştır.
Maddede yer alan “iktisaba da iltizama da ehildir” deyimi yerine “kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” deyimi kullanılmak suretiyle fiil ehliyetinin hak sahibine kapsam itibarıyla tanıdığı hukukî durum açıklığa kavuşturulmuştur.

TMK MADDE 9 İLE İLGİLİ YARGITAY KARARI

Yargıtay
14.Hukuk Dairesi

Esas : 2004/7471
Karar : 2004/8500
Karar Tarihi : 07.12 2004

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 21.10.1996 gününde verilen dilekçe ile cebri tescil, birleştirilen 1996/743 Esas sayılı dosyada noter satış vaadi sözleşmesinin iptali, birleştirilen 1995/91 Esas sayılı dosyada ise cebri tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; bozma ilamına uyularak 1995/91 ve 1996/743 Esas sayılı davaların reddine, davanın kabulüne dair verilen 28.1.2004 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı M.A.B. vekili ile davalı-davacı C. ve E. B.oğlu vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 7.12.2004 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı M.A.B. ile karşı taraf davalılar C. ve E. B.oğlu vasisi M. B.oğlu vekil Av. F.E. ile davalı E.A.geldiler.
Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Dosya kapsamına, toplanan delillere ve bozma ilamına uyularak karar verilmiş olmasına göre davacı M.A.B. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı-davalı C. ve E. B.oğlu vekilinin temyiz itirazları ise; aşağıda yazılı bentlerin kapsamı dışındakiler yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir. Ancak;
Davranışların, eylem ve işlemlerin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetindensöz edilemez.
Nitekim Medeni Kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” Biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayrıtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” Hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde ” yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” Denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanunun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz(Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında somut olaya bakıldığında; Davalı-davacı C. ve E. B.oğlu birinci hükmün 21.9.1999 tarihinde bozulmasından sonra ehliyetsizlik iddiasında bulunmuşlardır. Satış vaadi sözleşmesinin iptali davasında bu aşamaya kadar ehliyetsizlik iddiasında bulunmamış olmaları karşı taraf yararına usulen bir hak kazandırmaz. Çünkü sözleşmelerde ve hakların kullanımında “ehliyet” işlemin sıhhat şartı olduğundan yargılamanın her aşamamasında sözleşme yanlarının hukuki muamele yapma ehliyetlerinin olup olmadığını tespit etmek ve bu yolda ileri sürülen iddiaları da ön sorun olarak ele alıp çözülmesi gerekir. Davacı-davalı C. ve E.’nin vaad alacaklısı Ü.Y. ve satış vaadi sözleşmesini düzenleyen noter katibi M.B.’nin ceza mahkemesinde yargılanmaları sırasında da hukuki muamele yapma ehliyetinden yoksun bulunduklarını iddia etmişler ise de, ceza mahkemesinde dolandırıcılık suçunun unsurları yönünden inceleme yapılmış olup C. ve E. nin muamele yapma ehliyetine haiz olup olmadıkları araştırılmamıştır. Ne var ki; Yargılamalar sırasında C. ve E. mahkemeye müracaat ederek kendilerinin hukuki ehliyetten yoksun olduklarını bildirerek hacir altına alınmalarını talep etmişler Muğla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/448-1016 Sayılı ilamı ile E.nin yine Muğla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/487-1006 sayılı ilamı ile C.nin hacir altına alınmasına karar verilerek kendilerine vasi tayin edildiği anlaşılmıştır.
Kamu düzeni ile ilgili olan ehliyetsizlik iddiası yargılamanın her aşamasında ileriye sürülebilecek itirazlardan olmakla 19.12.1995 ve 1.2.1996 tarihli satış vaadi sözleşmelerinin yapıldığı tarihte sözleşmenin yanları olan C. ve E. nin hukuki işlem yapma ehliyetlerinin olup olmadığının tıbben tespiti büyük önem kazanmaktadır. Her iki kişiye ait doktor raporları hasta müşhade kağıtları film ve grafiler ile dosyaya getirtilmiş bulunan mahcuriyet dosyaları ile tekmil dosyanın birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek ilgililerin satış vaadi sözleşmelerinin düzenlendiği tarih itibariyle hukuki işlem yapma ehliyetlerinin bulunup bulunmadığının tespiti istenmeli ve alınacak rapor diğer delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar kurulmalıdır.
Mahkemece, bu yön düşünülmeden eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle, davacı M.A.B.vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, Davacı-davalılar E. ve C. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 400.000.000 TL duruşma vekalet ücretinin davacı M.A.B.’dan alınarak davalı-k.davacı C. ve E.’ye verilmesine 7.12.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Yazımızı Beğendiniz Mi?

Call Now

Scroll to Top
WhatsApp
Avukata Soru Sor
Merhaba, daha fazla bilgi için, konusunda uzman avukat uygun bir ücret karşılığında size yardımcı olup yol haritanızı çizecektir.