TCK MADDE 255 NÜFUS TİCARETİ SUÇU

1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.
7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.

TCK MADDE 255’İN GEREKÇESİ

Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kişiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, menfaati temin eden kişinin, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel ilişkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kişilere işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde işi yapabileceğine inandırarak menfaat temin etmektedir. Şayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Bu madde kapsamına giren olaylarda kişi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. Kişi, yasal olan veya olmayan bir işinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir.
Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamasıyla tamamlanmış olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluşumu açısından, menfaati sağlayan kişinin işinin görülüp görülmediğini araştırmaya gerek yoktur.
Bu suç, çok failli bir suçtur. İşinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de işinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi söz konusu suçun failidirler.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevi başında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dışında da bu suç oluşabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat temin etmesidir.
Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

TCK MADDE 255 İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Yargıtay
5.Ceza Dairesi

Esas : 2014/4417
Karar : 2016/9298
Karar Tarihi : 01.12.2016

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunun hükümden önce 05.07.2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 89. maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 255. maddesinin “nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlenerek suç unsurlarında değişiklik yapılması karşısında, yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda görevi kötüye kullanma ile dolandırıcılık fiilleri de değerlendirilerek hukuki durumunun tayin ve takdiri lüzumu,
Kısa süreli olmayan hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 53/1. maddesi uyarınca uygulama yapılırken aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c madde ve bendinde sayılan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet veya kayyımlığa ait haklardan yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğinin nazara alınmaması,
Hapis cezası ertelenen sanık hakkında TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca denetim süresi belirlenmemesi ve 51/2 maddesine muhalefet edilerek müştekinin uğramış olduğu zararın yasal faizi ile ödenmesi koşuluna bağlı tutulması,
Suçu, 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay
5.Ceza Dairesi

Esas : 2015/6152
Karar : 2018/1191
Karar Tarihi : 26.02.2018

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık hakkında Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17/04/2009 tarih, 2007/160 Esas, 2009/129 Karar sayılı hükmün Dairemizin 22/01/2013 tarih, 2012/295 Esas ve 2013/610 Karar sayılı ilamı ile hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 255. maddesinde yapılan değişiklik hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım ve Planlama Şube Müdürlüğünde mühendis olarak görev yapan sanığın büfe yeri temini için katılandan para almak suretiyle yarar sağlama eyleminin suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TCK’nın 255. maddesindeki “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunu oluşturduğu kabul edilerek bu madde uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği oysa, yukarıda bahsi geçen Yasa değişikliği ile suçun nüfuz ticareti olarak ”Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temini” şeklinde değiştirildiği, suçun unsurlarında esaslı değişiklikler yapılması karşısında, yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda dolandırıcılık suçu yönünden de değerlendirme yapılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre de;
TCK’nın 53/1. maddedeki hak yoksunluklarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren iptal kararı doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi lüzumu,
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/09/2011 gün ve 2011/5-104 Esas, 2011/183 sayılı Kararında belirtildiği üzere TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmamasının kazanılmış hak niteliğinde olduğu, sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilen ilk hükmün Dairemizin 22/01/2013 gün, 2012/295 Esas ve 2013/610 Karar sayılı ilamı ile CMK’nın 326. maddesi uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla bozulması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,
28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi hükmüne aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, 26/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yazımızı Beğendiniz Mi?

Call Now

Scroll to Top
WhatsApp
Avukata Soru Sor
Merhaba, daha fazla bilgi için, konusunda uzman avukat uygun bir ücret karşılığında size yardımcı olup yol haritanızı çizecektir.