Özet : Delillerin, sanığın eylemi gerçekleştirdiği iddiasını kuvvetli bir ihtimalden öteye geçiremediği, kuvetli de olsa, ihtimale dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesi mümkün olmadığından.
Yargıtay
1.Ceza Dairesi
Esas : 2014/3253
Karar : 2014/5690
Karar Tarihi : 1.12.2014
Somut olayda sanığın ellerindeki atış artığının, artığın bulunduğu yüzeye temasla sirayetinin mümkün olduğu, maktülden alınan ve atış artığı bulunmayan svapların ellerden alındığı, buna karşılık yaraya yakın olan vücudun diğer bölgelerinde atış artığı bulunup bulunmadığının belirsizliği, atış artıklarının başka nedenlerle oluşma ihtimalinin tamamen ortadan kalkmaması, olay öncesinde ve sonrasında maktülle ve maktülün bulunduğu ortamla temas halinde olan sanığın kabanındaki maktüle ait kan örneğinin de benzer şekilde sirayetinin mümkün olması, sanığın tedirgin ve endişeli davranışlarının dayandığı makul sebeplerin varlığı, maktülün bulunduğu yerin ilçe merkezine mesafesi, araç ile ulaşımın mümkün olması, çeşitli amaçlarla buraya diğer insanların da geldiğinin anlaşılması, sanığın iletişimin dinlenmesi ile tespit edilen telefon görüşmesindeki beyanlarının yoruma açık olması karşısında, tüm bu delillerin, sanığın eylemi gerçekleştirdiği iddiasını kuvvetli bir ihtimalden öteye geçiremediği, kuvetli de olsa, ihtimale dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesi mümkün olmadığından, sanığın kardeşini kasten öldürme suçunu işlediği, her türlü kuşkudan uzak, yasal ve yeterli delillerle kanıtlanamadığı gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Dosya kapsamı ve mevcut delillere göre, sanık ile maktülün kardeş olup, Bucak ilçe merkezine 13 km mesafede bulunan Katran Dağı mevkiinde hayvancılık yaptıkları, birbirine yakın dağ evlerinde maktülün yalnız, sanığın gelini ile birlikte oturduğu, olay tarihinde, sanığın ihbarı ile sağlık ve kolluk görevlileri olay yerine ulaştığında maktülün göğüs üst kısmından av tüfeği ile vurularak öldürülmüş olduğunun anlaşıldığı, yapılan soruşturma kapsamında, sanığın bir kısım tedirgin ve anormal davranışlarının tespit edildiği, olayla ilgili alınan beyanlarında bir kısım detaylarda çelişkili anlatımlarının olduğu, anlatımlarına göre olaya ilk müdahale tarzının da olağan olmadığı, her iki elinin iç ve dışından alınan el svaplarında atış artığı tespit edildiği, ayrıca kabanında maktüle ait kan örneği tespit edildiği, sanığın suçlamayı kabul etmediği, olaya ilişkin görgü tanığı da bulunmadığı, tüm bu delillere göre, sanığın eylemi gerçekleştirdikten sonra, uygun ortamı hazırlayıp yardım istediği iddia ve kabul edilmiş ise de,
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın uzantısı olan, Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanarak sanığın mahkumiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Somut olayda sanığın ellerindeki atış artığının, artığın bulunduğu yüzeye temasla sirayetinin mümkün olduğu, maktülden alınan ve atış artığı bulunmayan svapların ellerden alındığı, buna karşılık yaraya yakın olan vücudun diğer bölgelerinde atış artığı bulunup bulunmadığının belirsizliği, atış artıklarının başka nedenlerle oluşma ihtimalinin tamamen ortadan kalkmaması, olay öncesinde ve sonrasında maktülle ve maktülün bulunduğu ortamla temas halinde olan sanığın kabanındaki maktüle ait kan örneğinin de benzer şekilde sirayetinin mümkün olması, sanığın tedirgin ve endişeli davranışlarının dayandığı makul sebeplerin varlığı, maktülün bulunduğu yerin ilçe merkezine mesafesi, araç ile ulaşımın mümkün olması, çeşitli amaçlarla buraya diğer insanların da geldiğinin anlaşılması, sanığın iletişimin dinlenmesi ile tespit edilen telefon görüşmesindeki beyanlarının yoruma açık olması karşısında, tüm bu delillerin, sanığın eylemi gerçekleştirdiği iddiasını kuvvetli bir ihtimalden öteye geçiremediği, kuvetli de olsa, ihtimale dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesi mümkün olmadığından, sanığın kardeşini kasten öldürme suçunu işlediği, her türlü kuşkudan uzak, yasal ve yeterli delillerle kanıtlanamadığı gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle
yerinde görüldüğünden, re’sen de temyize tabi hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi
BOZULMASINA, bozma sebebi gözetilerek sanık M.. Ü..’ın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu yada hükümlü değilse derhal salıverilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 01/12/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
01/12/2014 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık M.. Ü.. müdafii Avukat Ahmet yokluğunda 04/12/2014 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.