Boşanma Davasında Kadının Hakları – Gaziantep Avukat

Boşanma Davasında Kadının Tazminat Hakları

Boşanma davası, usuli olarak anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olarak ikiye ayrılmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası kısaca eşlerden herhangi birinin açtığı boşanma davasını diğer eşin kabul ettiği dava olarak tanımlayabilirim. Bu anlaşmalı boşanma davasını eşlerden hangisinin açtığı önemli değildir, kadın ya da erkek her iki eş de anlaşmalı boşanma davasını açabilir.

Bununla birlikte anlaşmalı boşanma davasının kabul edilebilmesi için bazı şartlar da yerine gelmelidir. Bu şartlardan en önemlisi evliliğin en az 1 yılı doldurmuş olmasıdır. Evliliğin henüz 1 yılı doldurmadığı durumlarda anlaşmalı olarak boşanılamaz; bu halde çekişmeli boşanma davasının açılması gerekir.

Yine anlaşmalı boşanma davasının kabul edilebilmesi için eşlerin, mali konularda da anlaşmış olmaları gerekir. Mali konular, nafaka ve tazminattır. Bu konularda anlaşma olmadığı takdirde anlaşmalı boşanma davasına çekişmeli boşanma davası olarak devam edilir yahut dava reddedilir ya da açılmamış sayılmasına karar verilir.

Görüldüğü üzere, kadının, evlilik sona ererken, bu ister anlaşmalı boşanma davası ile olsun isterse çekişmeli boşanma davası ile olsun, bir tazminat hakkı bulunmaktadır.

Tazminat hakkı ise Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre maddi tazminat ve manevi tazminat olmak üzere iki türlü tazminat hakkı bulunmaktadır.

Boşanma Davasında Kadının Velayet Hakkı

Boşanma davasında kadının velayet hakkı, ana-baba olmasından kaynaklanan bir hak ve aynı zamanda bir yükümlülüktür. Ebeveynlerden hangisi ortak çocuğa daha iyi bakacaksa, çocuğun ruhsal, fiziksel gelişimi için hangi ebeveynin yanında kalması daha uygun olacaksa o ebeveynin yanında kalması yönünde karar verilmelidir.

Anlaşmalı boşanma davasında, çocukların velayeti ile hangi ebeveynin yanında kalacağı, diğer ebeveynin ne şekilde kişisel ilişki kuracağına dair anlaşmayı protokolle karşılıklı olarak kabul ederler. Çekişmeli boşanma davasında ise, velayetin kimde olacağına ve kişisel ilişkiye dair karar, deliller ışığında mahkeme tarafından kararlaştırılacaktır.

Boşanma Davasında Kadının Nafaka Hakkı

Boşanma davasında nafaka, boşanma kararının verildiği tarihe kadarki dönem için tedbir nafakası ve boşanma kararının kesinleşmesinden sonraki dönem için yoksulluk nafakası olarak iki isim altında takdir edilmektedir. Boşanma davasının açılması ile TMK 169. madde uyarınca mahkeme, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına, ihtiyaçlara, gelire, borçlara göre bir tedbir nafakasını – genelde kadın lehine olmak üzere- bağlar. Boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte de eğer şartları varsa, kadın için yoksulluk nafakası da bugünkü kanunlara göre süresiz olarak verilmektedir. Kadının ya da erkeğin ölümü, kadının yeniden evlenmesi, yoksulluktan kurtulması, düzenli ve sürekli bir gelir elde edeceği işte çalışmaya başlaması gibi durumlarda kadına bağlanan yoksulluk nafakası azaltılabileceği gibi kaldırılmasına da karar verilebilir.

Boşanma Davasında Kadının Evden Uzaklaştırma Hakkı

Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflar üzerinde zaten mevcut olan gerginliğin daha da artabileceği öngörülmelidir. Bir çift, eğer kafalarında başka türlü bir planları yok ise, elbette ki boşanmak üzere evlenmez. Ancak bir çift boşanmaya karar vermişse, bu karar da bir günde alınacak bir karar değildir. Eşleri boşanmaya götüren olaylar, acı verici, stresli, huzursuz edicidir. Evlilik birliğinin süresi ile birlikte bu kararı almak zorlaşır ve zorlaştığı gibi verdiği acı ve oluşturduğu baskı da artar. Bu nedenle, bir taraf boşanmaya karar vermişse, diğer tarafın bunu kabullenemediği yahut hınç almak, hırsını çıkarmak istediği durumlarda önleyici bir tedbir kararı verilmektedir.

Bu önleyici tedbir ilkin 4320 sayılı Kanunla düzenlenmişse de şu anda 6284 sayılı Kanunla yürürlüktedir. Her ne kadar kanunun adı “kadına yönelik şiddetin önlenmesi” ise de kanunlar önünde herkes eşittir. Bu nedenle bu kanundan sadece kadınlar değil erkekler de yararlanabilmektedir.

Bu kanun gereğince önleyici tedbir alınabilmesi için muhtemel bir tehlikenin olması yahut fiziksel, sözel bir saldırının varlığı da gerekmemektedir. Öyle ki tedbirlerin alınması için karşı tarafın dinlenmesi, savunmasının alınması dahi lüzumlu değildir. Bazı hukukçular dahil çoğu kimse bunu anlayamamakta ve gıyaplarında yapılan bu işlemi haksızlık olarak görmektedirler.

Oysa yukarıda söylediğim gibi, boşanma aşamasına gelinmişse taraflar arasında henüz adli mercilere yansımamış olsa da hoş olmayan ya da daha doğru deyimiyle “bardağı taşıran” bir takım olayların yaşadığı kabul edilir. Buna hukukta “karine” adı verilir. Örneğin gökyüzünde kara bulutların olması yağmurun yağacağı anlamına gelir ya da asfalt üzerinde bir lastik izinin bulunması sertçe yapılan frene işaret eder. Bu bulutların yoğunluğundan yağmurun ne zaman ve ne kadar yoğunlukta yağacağı; lastik izinden fren yapan aracın yaklaşık sürati tahmin edilebilir. Aracın o an görülmüş olması gerekmez.

Bunun gibi, bir eşin (kadın ya da erkek) adli mercilere başvurmuş olması, o evlilikte yolunda gitmeyen ve dayanılamayacak bir durumu işaret eder ki daha fazla bir zarar meydana gelmemesi için kolluk kuvvetleri, savcılık, mahkeme gerekli önlemleri almalıdır. Bu nedenle, 6284 sayılı Kanun gereğince bir başvuru yapıldığında, bu makamlar, karşı tarafa göre “anlamadan dinlemeden” bir karar alıp eşi evden uzaklaştırmakta ve genellikle de daha zayıf kabul edilen “kadın lehine” uzaklaştırma kararı vermektedirler.

Boşanma Davasında Kadının Eşya ve Mal Alacağı

1 Ocak 2002 tarihinden sonra yapılan evliliklerde, eşlerin başka bir mal rejimini seçmemiş olmaları halinde “edinilmiş mallara katılma rejimini” kabul etmiş sayılırlar. Bu anlaşılması zor ancak çok önemli dört kelime beraberinde birçok önemli düzenleme içermektedir. Bu düzenlemeye göre, 1 Ocak 2002’den sonra bir kadın hiç çalışmasa, ev kadını olsa, hiç gelir üretmese ve evin tüm giderleri erkek tarafından ödense, tüm krediler onun maaşından yatırılsa bile evlilik birliği içinde satın alınmış tüm mallara yarı yarıya ortak olmaktadır. Bu pek tabii, erkek açısından da geçerlidir. Yani kadın çalışsa ve erkek hiç bir iş yapmasa dahi, kadın adına kaydettirilmiş gayrimenkuller, araçlar, banka hesaplarındaki birikimlerde o da hak sahibidir. Edinilmiş mal varlığına evlilikten sonra satın alınmış tüm mallar, evler, arabalar, banka hesapları ile ev eşyaları da dahildir. Evlilikten önce alınıp ödemesi kredi veya taksit yahut vade yoluyla evlilikten sonra yapılmış mallar da paylaşıma konu olur.

Ancak, genelde evlilik töreni (düğün) sırasında takılan takılar bu kapsamda değildir. Bu takılar, altın, paralar ve diğer ziynetler Yargıtay uygulamasına göre kime takılırsa takılsın kadına bağışlanmış sayılmaktadır. Boşanma davası ile birlikte ziynet alacağı için de dava açılmakta ve şartları varsa bunlar da alacak hakkı olarak istenebilmektedir.

Sonuç olarak, boşanma davasında kadının hakları maddi tazminat, manevi tazminat, tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, çocuğun velayeti hakkı, evden uzaklaştırma ve koruma tedbiri alınması hakkı, evlilik sırasında edinilen malların paylaşımını isteme hakkı, ziynet alacağının iadesini isteme hakkı olarak anlaşılmalıdır. Bunların dışında kadının soyadı, miras gibi konularda da boşanma ile birlikte çeşitli sonuçlar doğmaktadır.

Yazımızı Beğendiniz Mi?

Call Now

Scroll to Top
WhatsApp
Avukata Soru Sor
Merhaba, daha fazla bilgi için, konusunda uzman avukat uygun bir ücret karşılığında size yardımcı olup yol haritanızı çizecektir.